CUNDA'NIN SİMGESİ TAŞKAHVE
CUNDA'NIN SİMGESİ TAŞKAHVE
Tavşan
kanı çayı yudumlayın, denizin mavisi ile karşıda Ayvalık
siluetiyle doyumsuz bir keyif yaşayın. Mutlaka Taşkahve’yi
ziyaret edin
Ayvalık
denince Cunda, Cunda denince Taşkahve akla gelir. Sarımsak
taşlarından mimarisi, tahta sandalyeleri ile Taşkahve tipik bir
Rembetiko kültürü uzantısıdır. Ayvalık’a yolunuz düşerse
Cunda Adası’nda mola verip Taşkahve’de soluklanın
Taş Kahve Neo-Klasik mimari yapısı, Sarımsak Taşından
duvarları, geniş camlı pencereleri ile Cunda Adasının merkezinde
büyük bir ihtişamla yükselir. Birçok insan için Taş Kahve
Cunda, Cunda Taş Kahve Demektir. Cunda’ya gittim dediğinizde
mutlaka sorarlar “Taş Kahveye Gittin Mi” Cevabınız “Evet”
ise başka bir soru gelir “Kahve İçtin Mi” Zaman içerisinde
Cunda turizm sektöründe geliştikçe Taş Kahve adeta Cunda’nın
simgesi haline gelmiştir.
Taş Kahve Cunda misafirlerinin, yerlilerin, balıkçıların,
ihtiyar delikanlıların buluşma noktasıdır. Kapısından içeri
girip yüksek tavanlı Taş Kahvenin kokusunu içinize çektiğinizde,
kendine has kokusu adeta sizi sarar. Taş Kahve gururludur,
ağırbaşlıdır, kendine has bir olgunluğu ve mütevazılıği
vardır. En az 150 yıldır zamanın ve doğanın acımasızlığına
inat ayakta kalmayı başarmıştır. Sizi misafir ettiği gibi
sizden sonraki Cunda dostlarını da ağırlamaya devam edecektir.
Rumlardan kalma bu tarihi atmosferde kahvenizi yudumlarken farkında
olmadan taş kahvenin bu eşsiz gururu gelip sizi ele geçirir.
Kahveniz bitip gitme zamanı geldiğinde karşınızdaki Denizler
Güzeli Ege’ye bu gururla başınız daha bir dik bakarsınız.
DOSTÇA
YAŞAMIŞLAR
Taş Kahvenin tarihi hikayesi Osmanlı İmparatorluğunun uzak
adasında, yani Girit’te, Adile’den doğma Nuri oğlu mübadil
Giritli Hüseyin Bey ile başlar. Bilindiği gibi Girit, Osmanlı
topraklarına en son katılan ve Osmanlı egemenliğinin en gevşek
örüldüğü coğrafyadır. Burada başta Resmo, Hanya ve Kandiya
olmak üzere Müslümanlarla Rumlar 150 yıl dostça yaşamışlardır.
Ancak Osmanlı çözülüp, parçalanmaya ve milliyetçilik akımları
etkisini göstermeye başlayınca bu tablo hızla değişir. Girit’te
de Yunan isyanı sırasında bir süredir yaşanan isyanlar artar.
Özellikle Resmo ve Hanya’da yoğun çatışmalar yaşanmaya
başlar.
Giritli Hüseyin Bey, Resmo’da diğer Giritler gibi çiftliklerinde
ve zeytinliklerinde çalışmakta hem de meydandaki büyük çınarın
altındaki “TAŞ KAHVE”Yİ babası Nuri bey ile beraber
çalıştırmaktadır.
Ama özellikle Mora isyanından sonra ortaya çıkan milliyetçi
akımlar Giritli Hüseyin Bey ve ailesi için o zamana kadar hiç
duymadıkları ve bilmedikleri endişeler yaşamalarına neden
olmuştur. Giritçe konuşan Rumlar ve Türkler artık dostluklarını
sorgular, ayrı kahvelere gider olmuşlardır.
1912-1922 yılları Balkanlar’da, Ege Adalarında ve Anadolu’da
büyük acıların yaşandığı yıllardır. Yunanistan’da
yerleşik Müslümanlarla Türkiye’de yerleşik Ortodoks Rumların
zorunlu göçünü öngören Mübadele Sözleşmesinin imzalandığı
bu yıllar, 1922 yılında Lozan Barış Konferansı toplandığında,
buralarda yaşayanlara hiç sormadan iki milyon civarında insan
yurtlarından kopartılarak, yeni yerleşim bölgelerinde yaşamaya
mecbur edilmiştir. Adada Müslüman halk için 19. yüzyıl
sonlarında başlayan göç Türkiye-Yunanistan Nüfus Mübadelesi
ile zorunlu hale gelmiştir.
‘VATAN
BURASIDIR’
Baba Nuri Bey’in yüreği kökünden koparılmaya dayanamaz.
Girit’ten ayrılamadan vefat eder. Hüseyin Bey annesi Adile Hanım
babasının mezarını ve yüreklerini Girit’te bırakarak onları
Türkiye’ye götürecek olan vapura binerler. Yıl 1923 Anne oğul
için yeni vatan artık mübadillere gösterilen Ayvalık Cunda
adasıdır. Anne Adile Hanım hep “burası Girit’e benziyor”
diyerek hasretini gizlemeye ve oğlunun yeni vatanda kök salmasına
destek olmaya çalışır. Burada onlara verilen kahve Girit
Resmo’daki kahveleri gibi büyük bir kahve değildir. Ama artık
vatan burasıdır. Hüseyin Bey hem annesini hem de ailesini
geçindirmek zorundadır. Yeni vatanında ve yeni kahvesinde
mutludur.
Yıl 1927 Bir gün Hüseyin Bey tesadüfen şimdiki “Taş Kahve”nin
satılacağını öğrenir. Hemen yanındakilere kırık Türkçesi
ile “benim param var ve burayı çok sevdim mutlaka satın
almalıyım” der. Artık çok sevdiği Taş Kahve’ onundur. Önce
iki kahveyi birlikte işletir ama bir süre sonra küçük kahveyi
satar. Artık sadece Resmo’dakine benzeyen “Taş Kahve” vardır.
Taş Kahve, inşasında kullanılan doğal sarımsak taşı, taş
işçiliği, yüksek tavanı ve kolonsuz inşası ile dönemin en
mükemmel mimari yapısıdır. Günümüzde bile binanın atmosferi
daha adımınızı atar atmaz büyüler.
Bu arada Hüseyin Bey Soyadı Kanunu ile “BARIŞ” soyadını
alır. Annesi Adile Hanım vefat ettikten kısa bir süre sonra ise
yine Girit mübadili olan Aliye Hanım ile evlenir. Yeni vatanda kök
salınmaya başlanmıştır. Oğlu Ali Barış dünyaya gelir. Ne
yazık ki Hüseyin Barış’ın mutlu evliliği 10 yıl sürer ve
oğlu Ali Barış 3 yaşında iken yorgun yüreği durur. Hüseyin
Barış’ın vefatından sonra Aliye hanım eşinden yadigar kalan
“Taş Kahve”yi ve aileye ait tüm değerleri çok iyi koruyarak
yeni nesillere aktarılmasını sağlar.
Şu anda “Taş Kahve” oğul Ali Barış’a ait ve ailesi ile
birlikte “Dededen-toruna” uzanan bu tarihi mirası aynı şekilde
koruyarak hizmet vermektedir.
Çocukluğumuz Girit Anıları ve Girit Şarkıları dinleyerek
geçti. Atalarımızın mezarları orda kaldı… Büyüklerimizin de
yüreğinin yarısı hep doğup büyüdüğü yerlerdeydi…
Yorumlar
Yorum Gönder